2 Ocak 2009 Cuma

FUZÛLÎ DİVANI ŞERHİ


6. GAZEL


1)
Ey olub mi'râc birhân-ı ulüvv-i şân sana
Yere inmiş gökden istikbâl edib Furkân sana


ulüvv-i şân : şan ve şerefin yüksek olması
İstikbâl : birini karşılama


( Mi'râc, senin yüksek şanının bir delilidir. Kur'an seni karşılayarak yere inmiştir.)

Mi'râc, Hz. Peygamberimizin Allah tarafından kendi katına yükseltilmesi hadisesidir. Şair, mi'râcın peygamberimizin yüce şanının bir dedlili olduğunu dile getirmiş. Bu olağanüstü hadise insanların en mükemmeli olan Hz. Muhammed'e Allah tarafından verilmiş bir hediyedir. Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah Kur'an'ın indirilmiş olduğunu belirtmektedir. Fuzûlî burada tezat sanatını kullanarak ' inmek ve yükselmek' üzerine vurgu yapmıştır. İyi ile kötüyü ayırt etmek anlamına gelen Furkân aynı zamanda Kur'an'ın isimlerinden biridir. Bu beyitte Kur'an sanki mi'raca yükselen Peygamberimizi karşılamak için gökten inmiştir gibi sanatlı bir anlatım bulunmaktadır.


2)
Hîn-i da'vâ-yı nübüvvet müdde'î ilzâmına
Câhil iken il kemâl-i ilm bes bürhân sana


hîn: an, zaman, vakit, sıra
müdde'î : iddia eden, davacı.
ilzâm : cevap veremez hale getirme, susturma.
bes: yeter, yetişir, kâfî


( Sen peygamber olduğunu dile getirdiğin vakit sana karşı gelenleri susturmak için şu ispat kâfîdir ki, bütün halk cahil iken sen ilimde kemâl mertebesindeydin.)

Bilindiği üzere Hz. Peygamberin yaşadığı döneme Cahiliye devri denilmektedir. Bu adlandırmanın sebebi insanların büyük bir ahlâkî çöküntü içerisinde olmasından kaynaklanmaktadır. Hz. Muhammed ise o toplumda yaşamasına rağmen ahlâkî meziyetleri Allah'ın yardımıyla tamamiyle koruyan tek kişidir. Bu ahlâki üstünlüğü ve vahiy ile kendisine bildirilen bilgiler sebebiyle Peygamberimiz tüm insanlık arasında ilim açısından en üst derecededir. Şair, Hz. Peygamberin ilmî üstünlüğünün, kendisiyle mücadele eden cahil müşrikleri susturmak için yeterli bir delil olduğunu ifade etmiştir.

3)
Kilk-i hükmün çekdi harf-i sâ'ir-i edyâna hat
Hükm-i isbât etdi nefy-i sâ'ir-i edyân sana


kilk: kamış kalem
edyân: dinler.
nefy: sürme, sürgün etme.


( Hükmünün kalemi diğer dinlerin üzerine çizgi çekti. Diğer dinlerin sürgün edilmesi senin hükmünün sabit olduğunu isbat etti.)

Son peygamber olan Hz. Muhammed( s.a.v.)'in ve değişmeyen tek İlâhî kitap olan Kur'an'ın gönderilmesiyle,daha önce yaşamış olan peygamberlerin öğretilerinin geçerliliği kalmamıştır. Çünkü İslam dini bunların hepsini kuşatarak en doğru şekilde içinde bulundurmaktadır. İlk beyitte İslâm'ın gelmesiyle diğer dinlerin iptal olduğu üzerinde durulmuş; ikinci beytte ise nefy ve ispat kelimeleriyle Kelime-i Tevid'e işaret edilmiştir. "Lâ ilâhe" ilah yoktur demektir yani daha önceki dinî inanışların tanrı anlayışını nefy etmektedir. "İllâllah" ise Allah'ın varlığını ispat etmektedir.


4)
Bâki-i mu'ciz ne hâcet dîn-i Hak isbâtına
Âlem içre mu'ciz-i bâkî yeter Kur'an sana


( Senin getirdiğin dinin Hak olduğunu ispat etmen için mucizeye ne gerek var? Âlemin sonuna kadar bâkî kalacak olan Kur'an mucizesi yeterlidir.)

"Bâki-i mu'ciz" diğer geri kalan mucizeler anlamına gelmektedir. Diğer Peygamberlere verilen mucizeler zamanla, mekanla ve o mucizeye şahit olan insan sayısıyla sınırlıdır. "Mu'ciz-i bâkî" ise ebedî kalacak mucizeler anlamına gelmekte ve Hz. Peygamber'e verilmiş; zaman ve mekan sınırlarını aşan tek mucize olan Kur'an- Kerin kastedilmiştir. Kıyamete kadar Allah'ınkoruması altında olan Kur'an insan aklına hitap eden en büyük ve bâkî mucizedir.


5)
Vasf-ı Cibrîl-i Emîn etmiş kabûl-i hidmetün
Sırr-ı Hak keşfine anunla yetüb fermân sana


( Cebrail'in özelliği olan emânet senin de özelliğin olmuştur. Hakk'ın sırrını keşfetmen için ferman emanetle sana gelmiştir.)

Cebrail Allah'tan aldığı fermanı değiştirmeksizin Hz. Muhammed'e bildirmiştir. Çünkü o emânet sıfatına hâizdir. Hz.Peygamberimize çevresindeki insanlar tarafından takılmış olan lakab Muhammedü'l-emîn idi. İnsanlar arası ilişkilerde emîn olan Peygamberimiz aynı zamanda kendine gelen vahiyde hiç bir değişiklik yapmadan onu insanlara iletmiştir. Şair emânet sıfatının Cebrail'den Hz. Muhammed'in hizmetine geçtiğini belirtmiştir. Bunun sebebinin Cebrail'in daha önceki peygamberlere de vahiy getirmiş olmasından ötürü, zaman olarak onun emîn sıfatıyla anılmasının daha eskiye dayanması olduğu görüşündeyim. Hakk'ın sırrının keşfi için yegâne kaynak olan Kur'an emânet sıfatına sahip olan bir melek ve Peygamber aracılığıyla insanlara indirilmiştir.


6)
Sensen ol hâtim ki ref' etmiş cemî'-i hâkimi
Hâtem-i hükm-i nübüvvet tapşurup devrân sana


ref': lağvetme, kaldırma, hükümsüz bırakma
tapşurup:


( Sen son peygambersin ki devran sana peygamberlik hükmünün yüzüğünü takdim etmiş. Böylece diğer bütün hakimleri ortadan kaldırmıştır.)

Artık diğer peygamberlerin söyleyecek sözü kalmamıştır. Çünkü sen son peygambersin, devran sana bunu temsil eden bir yüzük vermiştir. Seninle birlikte Allah, kıyamete kadar insanlara olan hitabını sona erdirmiştir. Artık söylenecek yeni bir söze, hükme ve hakime gerek yoktur.

7)
Ol kadar zevk-i şefâ'at cevher-i zâtunda var
Kim gelür arz-ı hatâ ma'nîde bir ihsan sana


ma'nî: mânâ, içyüz.

( Zatında o kadar çok şefaat zevki vardır ki, birinin sana hatasını arz etmesi senin için bir iyilik sayılır.)

Hz. Peygamberimiz yaratılış itibariyle çok merhametli ve hoşgörülüydü. Peygamberimizin hayatına bakarsak buna delil olacak pek çok hadiseyi görebiliriz. İşte Efendimizin bu merhamet özelliği ahirette şefaat olarak yine kendini gösterecektir. Şair, Peygamberimizin şefaat etmekten zevk alacağını, dolayısıyla bir kulun günahını, suçunu Efendimize söylemesinin Efendimiz için bir yük değil bilakis bir ihsan olarak algılanacağını belirtmektedir.


8)
Mâh-ı nevdür yoksa sen kıldukda seyr-i âsumân
Kaldurub barmah getürmiş âsumân îmân sana


Mâh-ı nev: Yeni ay, hilal.
âsumân : Gök, sema.


(Gökteki yeni ay mıdır yoksa sen göğü dolaşırken, gök sana iman getirmek için parmağını mı kaldırmıştır?)

Yeni ay yani hilal parmak şeklindedir. Namaz kılarken kelime-i şehadet getirilirken, sağ elin şehadet parmağı kaldırılır. Böylece dilimizle söylediğimizi sanki elimizle de oanylamış gibi oluruz. Fuzûlî burada tecâhül-i ârif san'atını kullanarak gökteki ayın niçin hilal şeklinde yani parmak şeklinde olduğunu sormakta ve mi'racta Efendimizin gökyüzünde yaptığı seyahate gönderme yaparak acaba o sırada gök Hz. Muhammed'e iman etmek için mi parmağını kaldırmıştır demektedir.


9)
Yâ Nebî lutfun Fuzûlî'den kem etme ol zamân
Kim olur teslîm miftâh-ı der-i gufrân sana


gufrân : Bağışlama

( Ya Rasulullah, Allah'ın af kapısının anahtarı sana verildiğinde Fuzûli'den lütfunu esirgeme.)

Yukarıda da değindiğimiz gibi mahşerde Hz. Peygamberimize Allah Teâla şefaat etme izni verecektir. Fuzûlî bu lütuftan mahrum kalmak istemediğini ve günahlarının bağışlanmasını arzu ettiğini dile getirmektedir.